Şakir
- Ayşenur Seven Değirmenci
- 4 Ağu 2023
- 2 dakikada okunur
Nişanlandığım gün evimizin penceresinden içeri girdi Şakir.
Yeşil mavi tüyleri ve gagasındaki siyah noktasıyla hayatımıza “evimizin muhabbet kuşu olma” kontenjanından telaşlı bir başlangıç yaptı.
Ailemin gidişime duyduğu üzüntüsünün tesellisi gibiydi.
Duygusal bir giriş olsa da Şakir’le aramız pek iyi değildi. Ötmekten çok isyan etmeyi seçmiş bir kuştu. Sabahın altısında ev halkını uyandırıp gecenin körüne kadar bu susmamak istikrarını sürdürürdü.
Önce salonumuzun baş köşesini verdik ona sonra sesini duymayacağımız, evin en uzak köşesini.
Çıkardığı sesler bir kuş cıvıltısından daha çok boğazlanan bir kuşun yardım çığlıkları gibiydi.
Elimize pek konmaz kondumu da parmağımızı ısırmadan asla bırakmazdı. Kafesten çıkmaz çıktığında girmek nedir bilmezdi. Avizeye konup tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra mutlu olurdu.

Ah Şakir ne yaptın! Kör olasıca battı halı!
Güzelim ipek halı…
Mutlu olsun diye bir sürü şey aldık kafesine bir ara komşunun kuşunu indirdik belki arkadaşa ihtiyacı vardır diye kavga etti, zavallı kuşu hayata küstürdü.
Şakir bir keresinde avizeden inmedi diye süpürge sopasıyla azıcık ittirip indirmeye çalışacaktım ki daha sopayı görür görmez çıldırmış gibi hareketler yapıp anormal bir şekilde kendini bir sağa bir sola atmaya başladı. Sonradan araştırınca öğrendik kuşlar bu tarz sopalardan çok korkarmış.
Ah Şakir.
Benden o günden sonra nefret etti. Zaten isyankar olan o ötüşü beni görür görmez üst boyutlu bir küfüre dönüştü.
Arka odada tek başına yalnızlığında daha sakindi Şakir. Belki daha mutluydu. Sonrasında düşündüm Şakir’in hırçınlığı eski yuvasını özlediği için miydi?
Bir kuş özlem duyabilir miydi?
Belki de bizim kalabalığımız ona çok gelmişti.
İnsanda biraz öyle değil miydi? Etrafımdaki en hırçın insanları düşündüm. Hepsinde Şakir’den bir parça buldum.
Ya da Şakir’de onlara ait bir şey.
Şakir bizim evimize geldiğinde artık kendini öteki gibi hissetmişti ya da biz Şakir’e öteki gibi davranmıştık.

Ait olmadığımız yerde olmak, kabul görmeye çalışmak, korkularımızın üzerimize üzerimize gelmesi bizi de hırçınlaştırmaz mıydı?
Hiç yuvasız hissettiğiniz zamanlar oldu mu?
Travmalarınızın üzerinize bir süpürge sopası gibi geldiğini, dışlanıp bir köşeye atılmış gibi hissettiğinizi.
Danışanlarımdan çok duyduğum bir tabir “Artık kendimi tanıyamıyorum…”
Kendimizi tanıyamadığımız dönemlerdeki olumsuz duygu ve davranışlarımız sadece bizimle ilgili değildir. Anlaşılmamak, ait hissetmemek beyhude bir kanat çırpışına dönüşüverir. Yorgunluk, kendimizi koruma iç güdümüz, anlaşılmaya duyduğumuz arzu ve bazen de geçmişe duyduğumuz özlem ya da öfke.
Yarım kalan bütün hesaplarımız…
Etmediğimiz küfürler, atmadığımız çığlıklar, tüm bunları yapsak bile duyulmayan sesimiz. Geçti gitti zannederiz ama bir anda koca bir hırçınlıkla bütün zihnimizi, bedenimizi ele geçiriverir.
Hayatın arka odasına atılmış hissederiz. Baş köşeden arka odaya atılmak bir kuş için iyi olsada ötekiyle kurduğu temastan beslenen bir insan için yıkıcı ve acı bir öykü olabilir. Ya da kendini Şakir gibi hissedenler için iyi bir saklanma alanı yaratabilir.
Hayatın içinde Şakirler vardır. Mutlu olduğumuz anlarda aniden çıkan süpürge sopaları vardır. O süpürge sopalarını üzerimize üzerimize getiren insanlar vardır, baş köşeler, arka odalar, geniş demirli avizeler vardır.
Hangi yerde durduğumuz ve hangisi olduğumuz ise zaman zaman değişir…
Yaşam dinamiktir.
Comments